Geçmişten günümüze, moda gibi dinamik bir alan neredeyse bütün sanat dallarıyla etkileşim içinde olmuştur. Modayı arayan gözlerimiz; müzikten tiyatroya; resimden fotoğrafa, edebiyattan mimariye kadar birçok farklı alanın içinde bir şeyler bulur ve ilham alır. Farklı sanat dallarının içinde moda-sanat etkileşimlerini mercek altına aldığımızda belki de en çok etkileyen ve etkilenen sanat alanı sinema olmuştur. Evet; müptelası olduğumuz iki ayrı alan: Moda ve sinema. Aslında yapışık ikiz denecek kadar birbirleriyle iç içe ilerliyorlar. İzlediğimiz birçok sinema filmi, moda ve stil eksenindeki kültürün yayılmasına zemin hazırlıyor. Gözlerinizi kapatın! İzlediğiniz tüm filmleri bir film şeridi halinde belleğinizde sorguladığımızda aklımıza ilk gelenler moda etkisi içerenler olmalı. Neden mi? Sorgular yeni sorular yaratır.
Moda ve sinemayı birbirinden nasıl ayrı tutabiliriz ki? Birçok ikonik moda nesnesinin adeta başrolü paylaştığı örnekler moda ve sinema tarihine referans oldu. 60’ lı ve 70’li yıllarda modanın yayılma ve stillerin çarpışma alanı çoğunlukla sinema sahnelerinden geçiyordu. Zaman ilerledikçe bu gerçek değişmedi ama evrildi. Yüksek moda, sahnelerden sokaklara yayıldı. 80’li ve 90’lı yıllarda sokak modasının etkileri bu sefer film senaryolarına girdi. Başta söylediğimiz gibi; karşılıklı ve dönüşen bir etkileşimden bahsediyoruz. Pandemi dönemi, moda ve sinema arasındaki etkileşiminde yönünü değiştirdi. Modada başlayan hızlı dijitalleşme ve ortak alan sinema salonlarının kapanması olayın farklı bir boyuta evrilmesine sebep oldu. Sektörde birçok alanda öncü İtalyan moda markası Gucci, ilk dijital film ve moda festivali olan GucciFest’i geçtiğimiz kasım ayında yayınladı. Başarı; günün koşullarına en iyi adapte olabilme becerisidir. Moda ve sinemanın birbirine yol arkadaşlığı yaptığı bu işbirliği moda dünyasında başarı adına önemli bir adım gibi gözüküyor.